Roma die uno non aedificata est!
Yani, ''Roma 1 günde inşa edilmedi'' .
Zaten bu şehrin ne 1 günde inşası ne de 1 günde gezilmesi mümkün değil.
İtalya gezdiğim birçok ülke ve şehir
içinde nedense kendimi en ait hissettiğim yer oldu hep. Hele ki Roma!
İstanbul'u hiçbir şehre değişmem derdim, ama Roma...
Temmuz'un ilk haftası Roma'yı gezmek için
iyi bir fikir değil, kabul ediyorum.. Ancak takdir edersiniz ki gezgin, gezip
gördükçe araştırmaya, daha çok bilgi toplayarak gideceği şehre hazırlanmaya
başlıyor bir zamandan sonra. Roma benim acemi gezginliğim dönemine denk gelmiş.
Yazıyı gittikten 1,5 sene sonra yazarken anlıyorum ki; yapılacak, gezilecek,
not alınacak çok fazla şey varmış bu tarih kokan şehirde.
Gelelim seyahate... Günlerden Temmuz'un 9'u
ve Alitalia'nın İstanbul- Roma (Fiumicino) seferindeyim. Alana indikten sonra
şehre gidiş için farklı alternatifleriniz var. Leonardo Ekspress tren yolculuğu
ile yarım saatte 14 €, otobüslerle ise bir saatlik bir yolculuk sonunda 6/9 €
aralığında bir ücretle merkeze ulaşmanız mümkün.
Ben ilk seyahatlerimde saçma sapan lüksler
kullanmıştım ki bunlardan biri de otelin hava alanı transferiydi.
''Hotel Adriano'' şehrin göbeğinde
diyebileceğim merkezilikteydi. ( www.hoteladriano.com)
Çalışanlar çok ilgili, hizmet ve otel
muazzamdı. İtalya'nın en sevdiğim yanı birine bir şey sorduğunuzda herkesin
sabır ve ilgiyle sizi yanıtlamasıdır. İnsanlar sıcak ve yardımsever.
En azından
gittiğim bölgelerde benim karşıma hep bu tip insanlar çıktı.
Otele yerleştikten sonra tabii ki
pizza&şarap ve şehre bir göz atmak için yollara dökülüyorum.
Dediğim gibi çok araştırmadan başladığım
gezimde ilk karşıma çıkan yer; Piazza Navona. Bernini tarafından yapılan ve 4
kıtayı temsil eden ''Fontana dei Quattro Fiumi'' yani 4 nehir çeşmesi, bu
meydandaki en göz alıcı sanat eseri. Buradan İspanyol Merdivenleri'ne doğru yol
alıyorum. Aşk çeşmesine dilek paranızı attıktan (ben atmadım) sonra seyyar
karavan satıcılarından dilerseniz bira ya da dilerseniz şarabınızı alıp
merdivenlere yayılın, dinlenin. Çünkü Roma geziniz yeni başlıyor ve ihtiyacınız
olan çok rahat bir yürüyüş ayakkabısı ile bol bol enerji.
Roma içinde ulaşım metro ve otobüslerle de mümkün ancak
trafik o kadar büyük bir kaos ki taksi düşünmeyin bile. Bu sebeple ben tüm
gezimi yürüyerek tamamladım. Sadece bir kere metro kullandım. Gezi esnasında
gireceğiniz müzeler ve şehir turu otobüslerinde geçerli olan Roma passcard ( http://www.romapass.it/p.aspx?l=en&tid=2)
34 € gibi bir fiyata kullanabileceğiniz büyük bir avantaj aslında. Çünkü giriş
ücretleri zaten € bazında olduğundan bizim için çok pahalı. Ben Roma pass
kullanmadım çünkü almaya karar verdiğimde ertesi sabah dönüyor olacaktım.
Alışveriş tutkunları, İspanyol merdivenlerinin etrafındaki tüm sokaklara
girip çıkabilirsiniz. Özellikle marka merakı olanlar ünlü markaların
mağazalarının meydanın çevresine serpiştirilmiş olduğunu görecekler. İtalya'ya
her gittiğimde, taze makarna ve parmesan peyniri almak için uğradığım
marketler dışında yurt dışı alışverişi sevdam hiç bir zaman olmadığından,
buralarda çok vakit geçirmedim. Buradan Colosseo' ya geçmek istedim ancak
dışarıda öyle bir sıra vardı ki bunu ertesi güne erteleyip otelde biraz
dinlenmeye karar verdim. Hava o kadar sıcaktı ki; gün içerisinde bira, şarap,
su, soda, tekrar bira, tekrar şarap... 3-5 lt sıvı tüketmişimdir diye tahmin
ediyorum.
Akşam yemek için dışarı çıktığımda aklımda planlanmış herhangi bir
restoran yoktu. Ben genelde önerilere pek itibar etmeden dışardan baktığımda
beni kendine çeken restoranları tercih ederim. Ve hislerimde pek de yanılmam,
genelde memnun ayrılırım buralardan. Bu sefer seçtiğim restoranda da bir
makarna fiyatı dışında, gerçekten memnun ayrıldım. Her zamanki gibi rokalı
parmesanlı, karidesli pizzamı söyledikten sonra arkadaşım seçimi şef
garsonumuza bıraktı. O da deniz mahsüllü bir makarna tavsiye etti normal
olarak:) Makarna gerçekten enfesti ama sıkı durun, o lezzete ödenen fiyat 50 €
idi! Çünkü yarım bir ıstakoz makarnanın içerisinde yatmaktaydı. Yine de kötü
yemeğe ödenen 1 € bile zararken iyi yemeğe ödenen her kuruş haktır diyerek
buradan ayrıldık. Daha sonra otelin yakınlarında başka bir restoranda 1 şişe İtalyan
beyazını bitirdikten sonra ertesi gün için enerji depolamaya doğru odalarımıza
yol aldık. Roma'da gece hayatı nedir ne değildir bu yazıda o bilgileri
bulamayacaksınız çünkü yorgunluktan en geç 00.30/ 01.00 aralığında uyumuş oldum
hep.
Ertesi gün ilk istikamet Vatikan!
Otelden çıkıp bu sefer dünün aksine sola doğru yürüyoruz ve ortalama 20
dakika sonra Vatikan'dayız. O ne kalabalık, o ne izdiham, ne sıra... Türk
olmanın verdiği iş bitirici! zekamı kullanarak o sırayı beklemeden içeri
girdim tabi ki. Çünkü beklersem tüm günümü yemiş olacaktım. Sıraya kaynadım,
bir şey sorar gibi yaptım ve ta taaam Basilica San Pietro'nun içindeyim. Kızlar, eğer yazın
gidiyorsanız içeride omuzlarınızın açıkta kalması yasak, yanınıza bir şal yahut
bir hırka alın. Yoksa kapıda 10 € 'ya satılan saçma fular-şallardan almak
zorunda kalacaksınız.
İçerisi dev, içerisi bir şölen. Nereye
baksam hangi fresklere, hangi heykellere baksam başım döndü. Anlatmak mümkün
değil. Heykellerin işçiliği, o zamanlar bu işçilik? Yok yok gidip görün
anlayacaksınız ne demek istediğimi.
Buradan çıkıp Vatikan Müzesine geçiyoruz,
çıkışta benim az önce sıyrıldığım sıranın 2 metre ilerlemiş olduğunu görüp,
''saygısızlık yaptın ama doğru karardı'' diyorum kendime gülerek. Vatikan
müzesi gerçek bir sanatsever için yarım gününü geçirmesi gereken bir arşiv.
Aklınıza gelebilecek her sanat eserinin yüzlerce, binlercesini burada bulmanız
mümkün.
Giriş ücretinin 20,5 € civarında olduğunu da eklemeliyim sanırım. Müze
çevresinde acıkan karnımızı doyurmak için bir yer ararken gördüğümüz muamele,
bu çevrenin biraz snob ya da hizmetten bir haber olduklarını hissettirdi bana.
Ama her kötü tecrübenin bir iyi sonu vardır diye düşünürken, içimi aydınlatan
klasik bir İtalyan restoranıyla karşılaşmam bir oldu.
Her zamanki pizzamdan ve şarabımdan
söyleyip gölge altında güneşin tadını çıkardım. Buradan metro ile Colosseo'ya
doğru yola çıkıyorum. Şans eseri bu sefer daha az bir sıra olmasından
faydalanıp içeri giriyoruz. Buraya ilk girdiğinizde hissedecekleriniz size
kalmış. Gladyatör ya da Spartacus gibi film/dizileri izlediyseniz bu meydan
size film/dizideki sahneleri hatırlatacaktır. Buranın tarihini ve hikayelerini
daha önce dinlediyseniz 40 dakika bile gezmek, hatta çıkıştaki dükkandan
alışveriş yapmak için yeterli bence. Giriş ücreti: 11,5 €.
Colosseo çıkışının hemen yanında Roman Forum'u
göreceksiniz.Tavsiyem içeri girip dolaşmanızdan yana. Burası antik Roma' nın
geliştiği merkez bölgesi imiş. İçeri girmezseniz Colosseo çıkışı sağa
dönün. Buradan kendinizi aşağıya doğru sallandırdığınızda Venedik Meydanında
bulunan 1985 yapımı Altare della Patria ya da diğer deyişle Vittorio Emanuele
II abidesini görmeniz mümkün. Merdivenleri biraz fazlaca olsa da terasında bira
içmeye değer bir manzaraya sahip. Çok yorulup terlediğiniz yol boyunda
göreceğiniz çeşmeler serinlemenize ve susuzluğunuzu gidermeye yardımcı
olacaktır. Ben bir ara yıkanmış kadar oldum gerçekten. Ve 10 dakika geçmeden
kurumuştum.
Yemekler ve restoranlar hakkında çok fazla
öneride bulunmayacağım ama fırın denilen yerlerin dilim pizzalarının her zaman
daha iyi olduğunu söyler İtalyan arkadaşlarım. Fiyatlara gelince bütün pizzalar
12/ 20 €, makarnalar malzemesine göre 8/20€, tatlılar 6 €, kahve 2-3 €, bira 2-5
€ ve şarap çeşidine kalitesine göre 15/+ € aralığında.
Otelin meyveli yoğurt ve tatlılardan
oluşan kahvaltısını beğenmediğim için ben genelde kahvaltımı
da dışarıda bir panini ya da pizza ile yaptım.
Tavsiyelerim: Motor ehliyetiniz varsa ve
gerçekten iyi sürücüyseniz motor kiralayıp şehrin kimselerce gidilmeyen ve
turistik olmayan bölgelerini de muhakkak turlayın. Bisiklet ve vespa üzerindeki
takım elbiseli iş adamları sizi şaşırtmasın, herkes bizim gibi son model
arabalarıyla işe gidecek değil ya. Kadınların o çok bakımlı, erkeklerinse o çok
yakışıklı halleri pespayeye döndüğünüz Roma gezisinde moralinizi bozmasın.
Unutmayın siz turistsiniz ve onların
günlük hayatlarında yapmadıkları birçok şeyi 2-3 güne sığdırmaya çalışıyorsunuz
(Onları Sultanahmet'te hayal edin mesela aynı şey).
Dondurma için mutlaka midenizde yer
ayırın. Ben pizzaya saldırınca sadece 2 kere dondurma yiyebildim. Ama tadı
damağımda.
Yemek siparişi verirken tercihi garsona
bırakmayın, sonuçlarına katlanırsınız. Bu dünyanın her yerinde böyledir.
Roma'ya özel değil yani.
Oteliniz merkeze yakın olursa işiniz
benimki gibi kolaylaşır ancak bu seçim bütçenizle doğru orantılı. Gittiğim
otelin şu anki fiyatlarına bakınca söyleyebilirim ki küçük, güvenli ve
temiz bir otel de işinizi görebilir. Sonuçta gerçekten otelde harcadığınız
vakit sadece uyumak için. Ne kahvaltı yapıyor, ne uzun uzadıya vakit
geçiriyorsunuz.
Gidemediğim ama gidilmesi gereken yerler:
Pantheon Tapınağı, Castel Angelo, Villa Borghese, Trastevere bölgesi.
Hediyelik konusuna gelince İtalya'da
aldığım en ucuz hediyelikleri Roma'da buldum. Zira her kilisenin, her müze, ya
da tarihi eserin önünde bir göçmen 10 tanesi 5 € ya da 10 €'ya anahtarlık,
magnet ve bilumum süs eşyası satmaktaydı. Bunları bilin ve gidip 5€ vermeyin
bir magnete. Malum € şu anda çok değerli bizim için=)
Günlerden 14 Şubat ve ben size sevgilim
Roma'yı anlattım. Siz de benim anlattığım Roma'yı sevgilinizle gidin yaşayın
bence. Ölmeden mutlaka görülmesi gereken yerlerde ilk sıralara koydum bu güzel, ''AVM'' 'siz,
tarihi korunmuş şehri.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder