14 Şubat 2014 Cuma



Roma die uno non aedificata est!
Yani, ''Roma 1 günde inşa edilmedi'' . Zaten bu şehrin ne 1 günde inşası ne de 1 günde gezilmesi mümkün değil.
İtalya gezdiğim birçok ülke ve şehir içinde nedense kendimi en ait hissettiğim yer oldu hep. Hele ki Roma! İstanbul'u hiçbir şehre değişmem derdim, ama Roma...
Temmuz'un ilk haftası Roma'yı gezmek için iyi bir fikir değil, kabul ediyorum.. Ancak takdir edersiniz ki gezgin, gezip gördükçe araştırmaya, daha çok bilgi toplayarak gideceği şehre hazırlanmaya başlıyor bir zamandan sonra. Roma benim acemi gezginliğim dönemine denk gelmiş. Yazıyı gittikten 1,5 sene sonra yazarken anlıyorum ki; yapılacak, gezilecek, not alınacak çok fazla şey varmış bu tarih kokan şehirde.

Gelelim seyahate... Günlerden Temmuz'un 9'u ve Alitalia'nın İstanbul- Roma (Fiumicino) seferindeyim. Alana indikten sonra şehre gidiş için farklı alternatifleriniz var. Leonardo Ekspress tren yolculuğu ile yarım saatte 14 €, otobüslerle ise bir saatlik bir yolculuk sonunda 6/9 € aralığında bir ücretle merkeze ulaşmanız mümkün.
Ben ilk seyahatlerimde saçma sapan lüksler kullanmıştım ki bunlardan biri de otelin hava alanı transferiydi. 
''Hotel Adriano'' şehrin göbeğinde diyebileceğim merkezilikteydi. ( www.hoteladriano.com)
Çalışanlar çok ilgili, hizmet ve otel muazzamdı. İtalya'nın en sevdiğim yanı birine bir şey sorduğunuzda herkesin sabır ve ilgiyle sizi yanıtlamasıdır. İnsanlar sıcak ve yardımsever. 
En azından gittiğim bölgelerde benim karşıma hep bu tip insanlar çıktı.
Otele yerleştikten sonra tabii ki pizza&şarap ve şehre bir göz atmak için yollara dökülüyorum.
 Dediğim gibi çok araştırmadan başladığım gezimde ilk karşıma çıkan yer; Piazza Navona. Bernini tarafından yapılan ve 4 kıtayı temsil eden ''Fontana dei Quattro Fiumi'' yani 4 nehir çeşmesi, bu meydandaki en göz alıcı sanat eseri. Buradan İspanyol Merdivenleri'ne doğru yol alıyorum. Aşk çeşmesine dilek paranızı attıktan (ben atmadım) sonra seyyar karavan satıcılarından dilerseniz bira ya da dilerseniz şarabınızı alıp merdivenlere yayılın, dinlenin. Çünkü Roma geziniz yeni başlıyor ve ihtiyacınız olan çok rahat bir yürüyüş ayakkabısı ile bol bol enerji.
 Roma içinde ulaşım metro ve otobüslerle de mümkün ancak trafik o kadar büyük bir kaos ki taksi düşünmeyin bile. Bu sebeple ben tüm gezimi yürüyerek tamamladım. Sadece bir kere metro kullandım. Gezi esnasında gireceğiniz müzeler ve şehir turu otobüslerinde geçerli olan Roma passcard  ( http://www.romapass.it/p.aspx?l=en&tid=2) 34 € gibi bir fiyata kullanabileceğiniz büyük bir avantaj aslında. Çünkü giriş ücretleri zaten € bazında olduğundan bizim için çok pahalı. Ben Roma pass kullanmadım çünkü almaya karar verdiğimde ertesi sabah dönüyor olacaktım.
Alışveriş tutkunları, İspanyol merdivenlerinin etrafındaki tüm sokaklara girip çıkabilirsiniz. Özellikle marka merakı olanlar ünlü markaların mağazalarının meydanın çevresine serpiştirilmiş olduğunu görecekler. İtalya'ya her gittiğimde, taze makarna ve parmesan peyniri almak için uğradığım marketler dışında yurt dışı alışverişi sevdam hiç bir zaman olmadığından, buralarda çok vakit geçirmedim. Buradan Colosseo' ya geçmek istedim ancak dışarıda öyle bir sıra vardı ki bunu ertesi güne erteleyip otelde biraz dinlenmeye karar verdim. Hava o kadar sıcaktı ki; gün içerisinde bira, şarap, su, soda, tekrar bira, tekrar şarap... 3-5 lt sıvı tüketmişimdir diye tahmin ediyorum. 
Akşam yemek için dışarı çıktığımda aklımda planlanmış herhangi bir restoran yoktu. Ben genelde önerilere pek itibar etmeden dışardan baktığımda beni kendine çeken restoranları tercih ederim. Ve hislerimde pek de yanılmam, genelde memnun ayrılırım buralardan. Bu sefer seçtiğim restoranda da bir makarna fiyatı dışında, gerçekten memnun ayrıldım. Her zamanki gibi rokalı parmesanlı, karidesli pizzamı söyledikten sonra arkadaşım seçimi şef garsonumuza bıraktı. O da deniz  mahsüllü bir makarna tavsiye etti normal olarak:) Makarna gerçekten enfesti ama sıkı durun, o lezzete ödenen fiyat 50 € idi! Çünkü yarım bir ıstakoz makarnanın içerisinde yatmaktaydı. Yine de kötü yemeğe ödenen 1 € bile zararken iyi yemeğe ödenen her kuruş haktır diyerek buradan ayrıldık. Daha sonra otelin yakınlarında başka bir restoranda 1 şişe İtalyan beyazını bitirdikten sonra ertesi gün için enerji depolamaya doğru odalarımıza yol aldık. Roma'da gece hayatı nedir ne değildir bu yazıda o bilgileri bulamayacaksınız çünkü yorgunluktan en geç 00.30/ 01.00 aralığında uyumuş oldum hep.

Ertesi gün ilk istikamet Vatikan!
Otelden çıkıp bu sefer dünün aksine sola doğru yürüyoruz ve ortalama 20 dakika sonra Vatikan'dayız. O ne kalabalık, o ne izdiham, ne sıra... Türk olmanın verdiği iş bitirici! zekamı kullanarak o sırayı beklemeden içeri girdim tabi ki. Çünkü beklersem tüm günümü yemiş olacaktım. Sıraya kaynadım, bir şey sorar gibi yaptım ve ta taaam Basilica San Pietro'nun içindeyim. Kızlar, eğer yazın gidiyorsanız içeride omuzlarınızın açıkta kalması yasak, yanınıza bir şal yahut bir hırka alın. Yoksa kapıda 10 € 'ya satılan saçma fular-şallardan almak zorunda kalacaksınız.
İçerisi dev, içerisi bir şölen. Nereye baksam hangi fresklere, hangi heykellere baksam başım döndü. Anlatmak mümkün değil. Heykellerin işçiliği, o zamanlar bu işçilik? Yok yok gidip görün anlayacaksınız ne demek istediğimi.


Buradan çıkıp Vatikan Müzesine geçiyoruz, çıkışta benim az önce sıyrıldığım sıranın 2 metre ilerlemiş olduğunu görüp, ''saygısızlık yaptın ama doğru karardı'' diyorum kendime gülerek. Vatikan müzesi gerçek bir sanatsever için yarım gününü geçirmesi gereken bir arşiv. Aklınıza gelebilecek her sanat eserinin yüzlerce, binlercesini burada bulmanız mümkün. 

Giriş ücretinin 20,5 € civarında olduğunu da eklemeliyim sanırım. Müze çevresinde acıkan karnımızı doyurmak için bir yer ararken gördüğümüz muamele, bu çevrenin biraz snob ya da hizmetten bir haber olduklarını hissettirdi bana. Ama her kötü tecrübenin bir iyi sonu vardır diye düşünürken, içimi aydınlatan klasik bir İtalyan restoranıyla karşılaşmam bir oldu.

Her zamanki pizzamdan ve şarabımdan söyleyip gölge altında güneşin tadını çıkardım. Buradan metro ile Colosseo'ya doğru yola çıkıyorum. Şans eseri bu sefer daha az bir sıra olmasından faydalanıp içeri giriyoruz. Buraya ilk girdiğinizde hissedecekleriniz size kalmış. Gladyatör ya da Spartacus gibi film/dizileri izlediyseniz bu meydan size film/dizideki sahneleri hatırlatacaktır. Buranın tarihini ve hikayelerini daha önce dinlediyseniz 40 dakika bile gezmek, hatta çıkıştaki dükkandan alışveriş yapmak için yeterli bence. Giriş ücreti: 11,5 €.


Colosseo çıkışının hemen yanında Roman Forum'u göreceksiniz.Tavsiyem içeri girip dolaşmanızdan yana. Burası antik Roma' nın geliştiği merkez bölgesi imiş. İçeri girmezseniz Colosseo çıkışı sağa dönün. Buradan kendinizi aşağıya doğru sallandırdığınızda Venedik Meydanında bulunan 1985 yapımı Altare della Patria ya da diğer deyişle Vittorio Emanuele II abidesini görmeniz mümkün. Merdivenleri biraz fazlaca olsa da terasında bira içmeye değer bir manzaraya sahip. Çok yorulup terlediğiniz yol boyunda göreceğiniz çeşmeler serinlemenize ve susuzluğunuzu gidermeye yardımcı olacaktır. Ben bir ara yıkanmış kadar oldum gerçekten. Ve 10 dakika geçmeden kurumuştum.



Yemekler ve restoranlar hakkında çok fazla öneride bulunmayacağım ama fırın denilen yerlerin dilim pizzalarının her zaman daha iyi olduğunu söyler İtalyan arkadaşlarım. Fiyatlara gelince bütün pizzalar 12/ 20 €, makarnalar malzemesine göre 8/20€, tatlılar 6 €, kahve 2-3 €, bira 2-5 € ve şarap çeşidine kalitesine göre 15/+ € aralığında. 
Otelin meyveli yoğurt ve tatlılardan oluşan kahvaltısını beğenmediğim için ben genelde kahvaltımı da dışarıda bir panini ya da pizza ile yaptım.


Tavsiyelerim: Motor ehliyetiniz varsa ve gerçekten iyi sürücüyseniz motor kiralayıp şehrin kimselerce gidilmeyen ve turistik olmayan bölgelerini de muhakkak turlayın. Bisiklet ve vespa üzerindeki takım elbiseli iş adamları sizi şaşırtmasın, herkes bizim gibi son model arabalarıyla işe gidecek değil ya. Kadınların o çok bakımlı, erkeklerinse o çok yakışıklı halleri pespayeye döndüğünüz Roma gezisinde moralinizi bozmasın.


Unutmayın siz turistsiniz ve onların günlük hayatlarında yapmadıkları birçok şeyi 2-3 güne sığdırmaya çalışıyorsunuz (Onları Sultanahmet'te hayal edin mesela  aynı şey).
Dondurma için mutlaka midenizde yer ayırın. Ben pizzaya saldırınca sadece 2 kere dondurma yiyebildim. Ama tadı damağımda.
Yemek siparişi verirken tercihi garsona bırakmayın, sonuçlarına katlanırsınız. Bu dünyanın her yerinde böyledir. Roma'ya özel değil yani.
Oteliniz merkeze yakın olursa işiniz benimki gibi kolaylaşır ancak bu seçim bütçenizle doğru orantılı. Gittiğim otelin şu anki fiyatlarına bakınca söyleyebilirim ki küçük, güvenli ve temiz bir otel de işinizi görebilir. Sonuçta gerçekten otelde harcadığınız vakit sadece uyumak için. Ne kahvaltı yapıyor, ne uzun uzadıya vakit geçiriyorsunuz.
Gidemediğim ama gidilmesi gereken yerler: Pantheon Tapınağı, Castel Angelo, Villa Borghese, Trastevere bölgesi. 
Hediyelik konusuna gelince İtalya'da aldığım en ucuz hediyelikleri Roma'da buldum. Zira her kilisenin, her müze, ya da tarihi eserin önünde bir göçmen 10 tanesi 5 € ya da 10 €'ya anahtarlık, magnet ve bilumum süs eşyası satmaktaydı. Bunları bilin ve gidip 5€ vermeyin bir magnete. Malum € şu anda çok değerli bizim için=)


Günlerden 14 Şubat ve ben size sevgilim Roma'yı anlattım. Siz de benim anlattığım Roma'yı sevgilinizle gidin yaşayın bence. Ölmeden mutlaka görülmesi gereken yerlerde ilk sıralara koydum bu güzel, ''AVM'' 'siz, tarihi korunmuş şehri.










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder