Uzun bir aradan sonra seyahat özlemi tekrar yazma dürtüsü hissettirdi içimde...
Neredeyse 1 sene olmuş ve erteleye erteleye Avrupa'da yaşanılası şehirlerin başında gelen Barcelona yazımı gittikten neredeyse 3 sene sonra anca yazabiliyorum, şahane!
Roma'dan Marsilya'ya döndükten sonra yine yerimde duramıyorum ve Ogan kardeşlerin de orada olmasını fırsat bilerek atlayıp Barcelona'ya gidiyorum..
Bilet: Marsilya'dan Air France ile ya da, bagaj almayacağım diyorsanız Ryanair ile çok cüzi bir rakama gidebilirsiniz... Arabayla ise 5 saat. İstanbul üzerinden hemen hemen tüm havayollarının buraya uçuşu mevcut...
Havaalanından şehire gitmek için hemen çıkışta bulunan otobüsleri kullanabilirsiniz. Kişi başı 7 euro civarındaydı ve çabucak Plaza Catalunya'ya vardık. Buradan La Rambla üzerinde bulunan otelimize yerleşiyoruz. Bu cadde üzerindeki otel fiyatları ortalamanın üzerinde ve burada kalmanızı tavsiye etmiyorum. Çünkü şehir gerçekten uyumadığı gibi uyutmuyor da... İnanılmaz sesli bu cadde üzerinde kalıp o kadar para vereceğinize etraftaki sakin sokaklardan birini tercih edin çünkü Roma'da olduğu gibi burada da enerji ve rahat bir yürüyüş ayakkabısı en çok ihtiyacınız olan şey.
Sırada yol boyunca hayalini kurduğum tapaslar ve sangria var ve bunun için La Rambla bizi bekliyor.
La rambla ortasında yürüyüş yolunun bulunduğu, sağından ve solundan trafiğin aktığı ve yine kenarlarında kaldırımların bulunduğu bütünlüğe verilen genel ad imiş...
Cadde üzerindeki Plaça Reial içerisinde bulunan küçük cafelerden birine oturup sangria ve birkaç tapas söylüyoruz. Bu meydan cıvıl cıvıl...
4 kişi içtiğimiz 1 sürahi sangria bizi baya baya çakır keyf yapmaya yetiyor. Sangira: 20 euro, tapaslar 5-15 euro arasında değişmekte. Patatas bravas favorim.
Her gezimde olduğu gibi burada da taksi ya da toplu taşıma kullanmadan şehir turumuza başlıyoruz.
La Rambla'dan yukarıya doğru yürüdüğünüzde çıktığınız Plaza Catalunya üzerinden haritayla ya da haritasız rahatlıkta İspanya'nın dehası Gaudi'nin yaptığı bir çok esere kolaylıkla ulaşabilirsiniz.
Açıkçası ben tüm yazımı katedral, müze gezerek geçirdiğim için baymış olduğumdan hiçbirinin içine girmek istemedim. Ama Gaudi'nin yaptıkları bir harika dostum=))
Önce Casa Mila daha sonra Sagra da Familia...
Gaudi'nin 1883 yılında devraldığı ancak 1926 yılında bir tramvayın altında kalarak ölmesi sonucunda yarım kalan bazilikası... Halk arasında bitmeyen kilise olarak da bilinmekte. Gaudi'nin karmaşık mimarisinin bitmemesinde etkisi büyük ve tepesinde duran vinç de oradan gitmeye niyetli gibi değil bence... Tek tek incelendiğinde her bir ayrıntı mükemmel... Tüm Avrupa'daki birbirinin aynı katedralleri düşününce bu adamın eserinin tamamlanması gerçekten de çok zor bence...
MAKA MAKA |
Barceloneta'ya doğru giderken şanslıysanız kurulmuş olan sokak pazarını yakalayıp yerel zeytin, peynir ve hala bayıla bayıla giydiğim espadrillerden ya da el yapımı deri maskelerden bulabilirsiniz.
Espadriller 10/20 euro arasında değişmekte. Ancak ülkenin ekonomisini düşünün ve pazarlık payınız olduğunu unutmayın, zira sokaklar dilenen genç İspanyollarla dolu ve para kazanmaya gerçekten ihtiyaçları var. Plajda vakit geçirmek isterseniz şezlonglar 3/5 euro aralığında ve sahilde taze meyve, mojito, sangria satan seyyar göçmenler bulunmakta... Denizi eh... Çünkü sahil inanılmaz kalabalık.
Akşama meşhur Barcelona geceleriyle devam ediyoruz. İnci'ciğimin
couchsurfing arkadaşı Pau ile buluşmak üzere yine Plaça Reial içerisindeki küçük bir rock puba geçiyor orada biraz demlenip El Borne'deki küçük mekanlardan birinde geceye devam ediyoruz. Fiyatlar İstanbul'la kıyaslandığında çok makul bence... Hızımızı alamayıp Plaza Catalunya'ya paralel yer altında 2 üstünde 2 katı bulunan bir mekanda geceyi sonlandırıyoruz, çünkü yorgunuz. Yoksa dediğim gibi bu şehir U-YU-MU-YOR!
Ertesi gün meşhur Paella deneyimi için meydandaki Hard Rock cafenin yanındaki cafelerden birine oturuyor ve siparişimizi veriyoruz. Ben Paella sevenlerden değilim ve gerçekten beğenmemiştim. Yanındaki şahane şarap bile yemeği kurtaramadı benim gözümde. Deniz mahsüllü Paella bana aşırı koktu ve yiyemedim. Her ülkede bir takıntım vardır ve burada da karnımı Patatas Bravas ile doyurdum. Fiyatları 10/15 euro civarında ama tabiki tadılmalı. Tapasların porsiyonları bazı mekanlarda oldukça küçük sipariş verirken bunu göz önünde bulundurmayı unutmayın.
Sıradaki istikamet Parc Güell...
Meydandan geçen otobüslere sorarak buraya gitmeniz yine çok kolay ancak biraz uzun sürüyor. Değiyor mu? Bence kesinlikle görülmeli... Manzara şahane.. Mozaikler göz alıcı.
1900 yılında tabiki Gaudi tarafından yapımına başlanmış ve 1926 yılında park olarak ziyarete açılmış. Sahibi Güell aslında ticari bir amaçla burayı yaptırmış ancak projeden ev alan olmadığından ve Güell 1918 de öldüğünden mirasçıları projeyi belediyeye satmışlar. Bence pek de iyi yapmışlar=)
Girişte soldaki küçük ve tepesinde haç olan yapı Hansel ve Gratel'in evi. Sağdaki zehirli mantar şeklindeki kubbesi olansa cadının...Buranın girişi sanırım paralıydı ama ben bir ücret ödemeden gezdim... Nedenini bilemiyorum=)) Gaudi'nin 20 yıl yaşadığı evi de bu parkın içerisinde ve girişi 5,5 euro... Ben ona da bir ücret ödemedim sanırım şanslı günümdeydim. İçerisinde Gaudi'nin yaşam alanı ve tasarladığı objeleri görmeniz mümkün.
Bunların haricinde futbol severler Camp Nou'yu görebilir, benim vaktim kalmadı ve çok da umurumda olmadı açıkcası... Şehrin göbeğindeki Torre Agbar İspanyolların sevmediği kadar var bence.. Bu güzelim şehrin siluetine yakışmayacak cinsten gereksiz bir yapı...
Parc de la Ciutadella ise Barcelona'nın en popüler ve eski parkı. Hayvanat bahçesini ziyaret etmek isterseniz ücreti 16 euro. Biz içerisine girmeyip çevresinde bir turlamıştık.
Hediyelik eşyalar için birçok yer bulabilirsiniz ve fiyatlar makul. Ben hala bayıla bayıla kullandığım bir set mutfak önlüğü, fırın eldiveni ve mutfak bezine 10 euro vermiştim. Magnetlerse Roma'daki gibi sokak satıcılarından alınabilir. Sangria için doğru adres yerel marketler.
İspanya'nın meşhuuuuur acı biberleri içinse istikamet La Rambla üzerindeki Mercat de la Boqueria.
3 sene önce alıp buzluğa attığım küçük acı biberleri hala kullanıyorum desem.
Taze sebze,meyve, deniz mahsülleri ve daha birçok şey... Bu pazar benim için bir cennet...
Barcelona yaz yaz bitmez bir şehir benim için... 2.gidişimde de aynı hazzı aldığım nadir şehirlerden ve fırsat varsa senede 2-3 kez gidilse bıktırmaz. İnsanları, sokakları, gece hayatı, tarihi yapıları ve Sangriası ile bu şehir görülmesi gerekenler listemin 2. sırasında...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder