VENEDİK
Söyledikleri üzere tam anlamıyla bir ''sevgiliyle gitmeli'' şehiri bence Venedik... O kadar ki arkadaşınızla gitmeyin atmosferden etkilenip aşık olabilirsiniz=))
Venedik benim için plansız, sürpriz bir gezi oldu. Biz Marsilya üzerinden Air France ile Marco Polo hava alanına geçtik ancak siz de Thy'nin direk uçuşuyla bu şehre rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Uçuşumuz sonrası bu sular altındaki şehirde beni en çok meraklandıran ulaşım olmuştu ki bunun hiç de karmaşık olmadığını gördüm. Alandan çıkar çıkmaz San Marco ve diğer adalara uğrayan vaporettolar 10'ar 15'er dakika arayla hareket ediyor. Aslında biraz pahalı ama ilk gezimden sonra bir kere de arabayla geldiğimde verdiğim otopark ücretinden sonra bedava geldi vaporetto ücretleri. Evet 4 saat için 42 euro gibi bir rakam ödemiştim geçen Mart ayında iş için tekrar gittiğim Venedik'deki otoparka.Hatırladığım kadarıyla vaporetto fiyatları tek yön 7 €, gidiş dönüş alırsanız da 13 € idi. Şuradan güncel olarak kontrol etmeniz de mümkün. http://alilaguna.it
Hava alanından San Marco'da kalacağımız Hotel A La Commedia'yı bulmak üzere yola çıkıyoruz. Aslında San Marco'da kalmak, hele hele benimki gibi bir otelde kalmak benim yurt dışı gezi anlayışıma biraz ters çünkü burası merkez olduğundan fiyatlar uçuk. 2 gece için ödediğimiz rakam 750 € idi maalesef. Bence Venedik'te bir otele bu fiyatları ödemek biraz saçma zira otelde geçirdiğiniz vakit zaten kısıtlı, gezmekten otele dönesiniz pek gelmiyor.
Gelelim adaya ilk bakışa... San Marco büyülü, ve her İtalya şehrine yakışır ihtişamda bir meydan. Tarihi ile ilgili çok fazla bilgi vermeyeceğim size çünkü dilediğiniz yerden ulaşabilirsiniz. Biraz araştırın.
Girer girmez valizimi bırakmadan bir restoran buluyorum, İtalya'da bilinenlerin dışındaki başlangıçlar bence zayıf. Gerçi bazen onların başlangıçları benim ana yemeğim de olabiliyor, bilemiyorum. Bildiğimden vazgeçmeyip ilk öğünümü incecik hamurlu pizzadan yana kullanıyorum. Fiyatlar 12/20 € aralığında, malzemesine göre değişiyor.
Oteli bulmak hem karmaşık hem de çok kolay çünkü San Marco'da hangi sokağa girseniz bir şekilde yolunuzu buluyorsunuz. Yerleştikten sonra adayı iyice geziyor akşam yemeği için biraz dinleniyorum.
Akşam yemeği için restoran seçeneğiniz oldukça geniş ama ben her gezimde olduğu gibi sokak arasında saklı kalmış iyi restoranları keşfetmekten yanayım. Bu seferki o kadar gizli kalmış ki ne ertesi akşam ne de Venedik'e ikinci gidişimde o restoranı bir daha bulamadım :) Hem içerisi, hem fiyatları hem de yemekleri inanılmazdı.
Yemek sonrası meydanda birer drink almaz mıydınız:) Tabi ki alırsınız çünkü meydanda 4 ayrı orkestra sırasıyla klasik müziğin bilindik bilinmedik pek çok eserini sizin için çalıyor. Üstelik sadece içtiğinizi ödüyor hatta bir şey içmeyecekseniz de oturmayıp ayakta izleyebiliyorsunuz. 4 ayrı restoranda çalan 4 orkestra 2'şer eser çalıp birbirlerine sıra veriyorlar. Saygı...
Aylardan Mayıs, hava hafif serin... Ancak bu romantik müzik ziyafeti için biraz titremeye değer bence. Şampanyanızı alıp kendinizi bu büyülü şehrin güzelliklerine bırakın. Ertesi sabah otelden aldığımız info ile diğer adalara doğru gezmek için yola çıkıyoruz. Cam işleriyle dünyaca meşhur Murano ilk durak. Bu atölyeyi gezmek aslında 8 € imiş ancak biz otele ödediğimiz kallavi ücret karşılığı bu tura bir ücret ödemedik. Atölyedeki cam ustasının yaptığı at figürüyle ağzımız bir karış açık satış bölümüne yönlendirildik. Satış bölümü uçuk hediyelik eşyalarla dolu. Fiyatlar inanılmaz. Bir vazo bile benim total Venedik bütçemden pahalı diyebilirim :) Bu sebepten çok oyalanmadan aşağıdaki daha basit ufak tefek takılar satılan bölüme geçip bir adet boncuk camdan oluşan deri bir bileklik seçtim kendime.
Severim şehirlerden hatıralar toplamayı çünkü. Ama adam bilekliği bileğime ayarlamadan fiyatı söylese daha iyiydi tabi. 22 € basit bir cam bileklik a dostlar!
Burano |
Murano 'dan Venedik 'te beni en çok etkileyen yere, yani Burano 'ya geçiyoruz. Burano'da ömrümü geçirebilirim. O kadar güzel o kadar renkli, o kadar içimi ısıttı ki bu ada.
Burano, Venedik Lagünü içinde yer alan adalardan bir tanesi. Venedik'in 11 km. kuzeyinde yer alan 3500 nüfuslu küçük bir adası aslında. Renkli evleri ve dantelleri ile meşhur. Evlerin hikayesine gelince; adanın erkekleri akşam eve sarhoş döndükleri için yanlış kapıyı çalmasınlar diye evler kadınlar tarafından farklı renklere boyanırmış. Hatta bu renkleri unutmamaları için tekneleri bile evleri ile aynı renge boyanmış.
Burano girişindeki dantel dükkanı |
Burano dantelinin özelliğini ise balık ağlarını onarırken geliştirmişler. Özel bir dokuma yöntemiyle işlenen bu dantelleri her aileden bir kişi mutlaka ustalıkla yapmaktaymış. Adanın meydanında San Martino kilisesi ve eğrik kuleyi görebilirsiniz. Günden güne eğrilen bu kule bir zamanlar deniz feneri olarak da kullanılırmış.İtalya'nın da kaderi bu herhalde:) Buraları turlarken özellikle meydanda dantel dükkanlarını da görebilirsiniz. Dantel işine hiç merakım olmadığından oyalanmadım açıkçası. Burası bir balıkçı kasabası ve ben burada balık yemek için bulunuyorum deyip hemen öğle yemeği için bir restoran seçtim kendime. Ev yapımı şarap harika, balık nefis, hava güneşli ve ben burada dünyanın en mutlu kadınıyım...
Akşam üzerine kadar birkaç adayı daha geziyorum. Zaten vaporettoların durduğu tüm adalarda inin ve hepsini bir turlayın bence.
Şehrin büyüsünü, kokusunu sindire sindire kapı zillerine, kiliselere, evlerin ve sokakların dokularına, iplere dizilmiş çamaşırların bile ne kadar güzel durduklarına hayran hayran bakarak gezimi tamamlıyorum. Rengarenk meşhur maskeleri, meydanlarda satılan manalı aşçı önlükleri, magnetler, hediyelikler, genç aşıklar, yaşlı aşıklar, tabi ki her yerde olmazsa olmaz sempatik Japon turistler, Türk turistler, şahane pizza, şarap ,tiramisu, kahve, limonçello ve çok daha fazlası...
Venedik yapımı sandığınız ama Venedik el yapımı olanların fiyatlarını gördüğünüzde neden aslında Çin yapımı olanları almanız gerektiğini anladığınız maskelerimi, magnetlerimi topladıktan sonra San Marco'da son bir tur... Bu sefer sıra mutfak alışverişimde. Parmesan, taze makarna, Bellini, limonçello, pesto sosu, hatta kedi dili bisküviler, maskarpon peynirleri... Bu da benim seyahat amacım, yeme içme alışverişi olmazsa olmazım. Ancak Venedik'in bunun için doğru adres olmadığını sonraki İtalya gezilerimde daha iyi anladım çünkü burada 11 €'ya aldığım Bellini'yi Brescia'da 3 €'ya aldım, bilginize...
Bir sonraki Venedik seyahatim yaklaşık bir sene sonra... Bu sefer aylardan Mart ve hava buz gibi. Yine o romantik şehir, yine o büyülü hava...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder